Merhaba dünya!
WordPress’e hoş geldiniz. Bu sizin ilk yazınız. Bu yazıyı düzenleyin ya da silin. Sonra blog dünyasına adım atın!
27 Eylül 2016 | 1 |
Pts | Sal | Çar | Per | Cum | Cts | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
« Eyl | ||||||
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | |
7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 |
14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 |
21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 |
28 | 29 | 30 | 31 |
WordPress’e hoş geldiniz. Bu sizin ilk yazınız. Bu yazıyı düzenleyin ya da silin. Sonra blog dünyasına adım atın!
27 Eylül 2016 | 1 |
BASTA Y SE ACABÓ
ENOUGH AND OVER
İlk kedim, 11 yaşında, Galatasaray Lisesi hazırlık sınıfında okurken, bir çarşamba günü okulun bahçesinde bulduğumuz ve bir avucun içini ancak dolduracak kadar küçük tekir Çarşamba’ydı. Bir süre sınıfta, Galatasaray’ın kapaklı sıralarında bakıp beslediğimiz, teneffüslerde bahçeye çıkardığımız, derslerde sıra aralarına saldığımız Çarşamba, sınıfta kimsede dikkat mikkat bırakmadığından, bir süre sonra toleranslı Galatasaray hocalarının bile homurdanmaya başlamasına neden oldu. Sadece dört öğrencisi dışında tamamı yatılılardan oluşan sınıfın gündüzlülerinden biri olarak, Çarşamba’yı alıp eve götürdüm ama birkaç gün içinde evde de patırtı koptu annemin astım rahatsızlığı yüzünden. (Patırtıyı çıkaran annem değil babamdı bu arada). Çarşamba, tekrar Galatasaray Lisesi’nin bahçesine döndüğünde, gözümde yaş kalmamıştı.
Kedi koleksiyonumun çok güzel ve özel bir armağanla başlaması da aynı yıla denk gelir. Kendime ait ilk orijinal sanat eserine, bir kedi resmine 11 yaşında sahip oldum. Ressam Niyazi Toptoprak’ın bana doğumgünü hediyesi olarak armağan ettiği yağlıboya bir kedi portresiydi bu. Şimdiki durum malûm, önüm, arka, sağım, solum: Kedi!
Kedisiz geçen bir ortaöğrenim döneminden sonra, kuyruklu oğlum, Tatankaram çingenem, bal gözlü baldan tatlı oğlum, kedilerin şahı kedi padişahı, evimizin kara panteri, küçük bufalosu Tatanka evimizi şenlendirdi. Sığındığı bir apartman girişinde itilip kakılan bu kara, kabarık tüylü, avuç içi kadar yavru, bir sonbahar günü bizim haneli oldu. Tatanka, tam 18,5 yıldır -ki hep beraber maaşallah diyoruz bu noktada- evimizin gülü, kuzusu, paşası, neşesi, uğuru, oğlu ve alerjik astımı olan annemin nefesine bir kere bile dokunmadı.
Kedi Defteri’ne gelince, benim gibi kedi delileri ile, kedi camiasına dair ne varsa paylaşmaktı amaç. Kâr amacı yok, çıkar yok. Kedi Defteri’nde bir tek kere bile kaynak göstermeden, link vermeden veya imza kullanmadan başkasına ait bir şey alıntılanmadı. Birçok durumda da hak sahiplerine, Almanya’ya, Amerika’ya, Küba’ya, Kanada’ya ve daha birçok yere yazdım, izin istedim, ne yazacağımı veya hangi fotoğrafı kullanacağımı belirttim ve izin aldıktan sonra, yine kaynak gösterip, imza atıp, link vererek kullandım. Kedi Defteri hep orijinal oldu, kimseyi taklit etmedi ve “minnoşumun fotoğrafları” sitesi olmadı.
Sonra kara bulutlar geldi, tatsız şeyler başladı. Önce, bir kedi dergisi şöyle beğendik, böyle beğendik, bize de yazsanız dedi. Tabii, çok hoşuma gider ama ben telif hakları konusunda çok hassasım, profesyonel olarak dergilere yazı da yazan bir insanım ücretini verirsiniz, yazıyı yazarım (dergi parayla satılıyor, hayrına dağıtılmıyor, üstelik 32 sayfanın neredeyse 8 sayfasına tam sayfa reklâm alıyor), ayrıca yazılarımda kullanacağınız fotoğrafların hak sahiplerinden izin almak, ödeme yapmak, imzalarını da atmak gerekir dedim. Almayalım, biz sizi uzaktan takip edelim dediler.
Sonra, bir tanesi Kedi Defteri’nin Facebook sayfasına da üye olan Hazal Kalkın, Gökdeniz Kalkın ve Selin Yaman (bu sonuncusu ayrıldı onlardan sonra) isimli üç kişi, Kedi Günlüğüm isimli Facebook sayfalarında Kedi Defteri’nde yayınlanan konuları bir süre sonra alıp alıp kendi sayfalarında yayınlamaya başladılar. Fotoğraflarda telif hakkı ibaresi olduğundan, benim fotoğrafım olan konularda, internetten aynı yer, konu, ürün ile ilgili buldukları fotoğrafları, fotoğraflar yabancı kaynaktansa, direkt Kedi Defteri’ndeki fotoğrafları kullanarak. (Komik olan, Kedi Defteri’ndeki fotoğrafların hep işlenip yayınlanması nedeniyle çoğu zaman kaynak sayfada öyle görünmemesi ve bu yüzden nereden “araklandığının” çok belli olması). Bir dergiyi bir şekilde ele geçirip, aynı konuları kullanarak ertesi ay kendi dergilerini yayınlamak gibi bir şey. Riga kedileri yazısı koyuyorum. İnternetten bir fotoğraf buluşturup koyuyorlar sayfalarına: Bilin bakalım kediciler, bu kedimiz nereden? Bol bol “minnoşumun fotoğrafı” yayınlamak dışında pek bilgi, kültür ve yaratıcılık sahibi olmayan bu arkadaşlar hâlâ takılıyorlar…
Sonra başka bir Facebook sayfası Gümüş Kediş’in sahibi Pınar Burcu Dündar’la, sayfasında kopyala yapıştır usulünde ve kaynak göstermeden kullandığı, sonra sildiği bir yazımla ilgili bir yazışmamız oldu:
Aybige: Pazar günü Gümüş kedi isimli facebook sayfanıza koyduğunuz Dalgıç Kedi Hawkeye yazısı, telif hakkı bana ait olan yazımdan birebir,izinsiz ve kaynak gösterilmeden yapılmış bir çalıntıdır. Telif Hakları Yasası’na göre yasal suç işliyorsunuz. Kedi Defteri’nde yayınlanmış olan tüm yazıların ve aksi belirtilmediği sürece tüm fotoğrafların yayın ve telif hakkı şahsıma aittir.
Pınar: Merhaba. Ben bir kediseverim ve diğer kediseverlerle paylaşmak için yazınızı not olarak yayınladım. Nerden alıntı olduğunu yazmamış olmam konusunda haklısınız. Maillerinizi biraz daha iyi niyet çerçevesinde gönderseniz daha şık olurdu. Gümüş Kediş sayfasından notu kaldırdım, rahat olun. Çalınmasını (siz öyle yazmış olduğunuz için öyle yazıyorum bence kopyalanmasını ya da paylaşılmasını) copy paste yapılmasını engelleyen siteler var, bu madem sizi rahatsız ediyor , onu öneririm. Selamlar.
Aybige: Pınar Hanım, yazıyı yayından kaldırdığınız için teşekkür ederim. Kedi Defteri’nden veya herhangibir kaynaktan izin almadan ve kaynak göstermeden yapılan paylaşıma değil çalıntıya girer, bu dünyanın her yerinde böyledir ve bu yüzden de yasalarla da güvence altına alınmıştır. Kedisever olmak başka, başkasının emeğine saygısızlık ise bambaşka bir şey. Bahsettiğiniz kopyalanmayı engelleyici programları atlayıp istediğiniz kilitli metni veya görsel malzemeyi bir dakikada indirmek için de bir sürü program var, yani kilit altına almak çözüm değil, insanların insanların emeklerine saygı duymayı öğrenmesi çözüm. Orijinal olmanızı önerir, iyi akşamlar dilerim.
Derkeeen, geçenlerde, Azerbeycan ellerinden Kedi Defteri’ne kedili bir şiir hakkında bırakılan bir yorum ve bir link. Baktım. Sonra bakmaya devam ettim. Baktım, baktım. Bakakaldım. Deffectiv isimli sitenin sahibi Narminella rumuzlu Nermin Kamal, Kedi Defteri’nden onlarca fotoğrafı indirip izinsiz, hiçbir kaynak göstermeden, link vermeden öylece yayınlamış. Bununla kalmamış, bazen bütün yazıyı fotoğrafıyla beraber kopyalayıp kendi yazısı gibi yayınlayıvermiş Azerice. Bunu defalarca da tekrarlamış. Bir de hangi akla hizmet ve nasıl bir pişkinlik ise, gelip bana sitesinin linkini vermiş. Nasıl bir insan, başkasının yazısını kendi yazmış gibi yayınlar, bilmiyorum. Her Kedi Defteri’ne ait yazının ve fotoğrafın altına tek tek, yaptığının yasal olarak suç olduğunu ve fotoğraflar için kaynak gösterip link vermesi gerektiğini, yazıları ise zaten o şekilde kendi yazısı gibi yayınlayamayacağını belirten yorum bıraktıktan sonra, lûtfedip en alta ve görünmez noktaya Kedi Defteri’nin adresini yazdı ama link vermedi. Kaynak burasıdır, yazı sahibi budur, fotoğrafların kaynağı budur falan zaten demedi. Çünkü link verirse her şey ortaya çıkar.
Evet, devir, yolunu bulma, başkasının sırtından geçinme, uyanık geçinmeye çalışma, başkasının hakkına tecavüz ederek, emeğini gaspederek geçinme, cin olmadan adam çarpmaya kalkma devri oldu, lanet olsun. Ama ben tiksindim. Son olaydan sonra saatlerce midem bulandı.
İçinden kedi geçen paylaşacağım daha çok öykü vardı ama tiksindim. Kedi Defteri sayesinde edindiğim dostluklar, tanıdığım güzel insanlar en büyük kazancım. Hepinizi seviyorum ama ben gittim.
Hadi eyvallah! (Fotoğraftaki gravür evimin duvarında asılı, onu da araklasanıza!)
28 Şubat 2012 | 19 |
LOS REGALOS DE EDABELLAA
EDABELLA’S GIFTS
Madam dö Gonç’un yazarı Gonca bir ay önce bir etkinlik düzenlemiş, Ojeli Parmaklar’ın yazarı Yeşimciğim de haber vermişti: Bardaklaşma. Gonca, yazısına yorum bırakanlar arasında çekiliş yapacak, eşleşenler birbirlerine, içine küçük hediyeler koydukları bir bardağı/fincanı/kupayı armağan edecekti. Çekiliş on gün kadar önce yapıldı, benim şansıma, kendisi de bir kedici olan ve dört kedisiyle birlikte yaşayan, edabellaa’nın yazarı sevgili Eda Bayraktar çıktı.
Az önce kapı çaldı, postacılarımızdan ekâbir olan bir tanesi, aşağıya inmemi buyurdu, koşarak sekerek aşağıya inip postacının huzurunda hazır bulunuldu veee, Eda’nın kutusu kucakta koşarak sekerek eve geri çıkıldı.
Çok cici bir paketin içinden (kırılmasından endişelendiğim için hava baloncuklu naylon, karton, köpük doldurulmuş kendi yolladığım paketten utandım bu paketi görünce), ying yang kedili çok güzel bir kupa, onun içine konulduğu ve aynı zamanda kumbara olan kedili bir kutu ve blogundan, baykuş da sevdiğini öğrendiğim Eda’nın dokunuşu olan baykuşlu bir paketten bir çift zarif küpe çıktı.
Edacığım, armağanlarının hepsine bayıldım. Yazıyı yayınlar yayınlamaz, kendime bir yasemin çayı koyup, en yeni, en cici kupamdan keyifle yudumlayacağım. Kedici ve bu kadar zarif zevki olan biriyle eşleştiğim ve yeni bir kedici tanıdığım için çok şanslıyım. Armağanlarının her biri için tek tek teşekkür ediyor, nanaklarından öpüyorum.
Bu da benim sana armağanım:
Şimdi, gelelim on gündür bekleyen yazıya. Sıradaki yazı 18 Şubat 2012’de yazıldı. O gün yayınlanmamasının ve bugüne kadar beklemesinin tek nedeni, Kedi Defteri’nde paylaşmak için sevgili Eda’nın armağanlarının ulaşmasını beklememdi. Budur…
28 Şubat 2012 | 2 |
TARTA DE RUIBARBO Y DE FRESA
RHUBARB AND STRAWBERRY TART
Yirmi beşinden sonra dolma, reçel, turşu vs. dünyasına balıklama dalmış ve anneanne tariflerinin hepsini öğrenmeye çalışan biri olarak, yemek pişirmeyi çok seviyorum. Güzel yemek kitaplarını da bulduğum yerde kütüphaneye ekliyorum.
İnternetteki güzel yemek bloglarını ve sitelerini gezmeyi de çok seviyorum, gıdalara bakıp bakıp onu da yapsam bunu da yapsam diye içimden geçiriyorum ama iş pişirmeye gelince, genelde patlayan internet tariflerinden çok hazzetmiyorum.
Kerim’le sevdiğimiz çay yancılarından olan ışgınlı çilekli turtayı pişirmek için eldeki kitaplara bakınca ve bulamayınca, çaresiz kaldık bir internet tarifi seçip uygulamaya. Sonunda Dessert First’ün tarifinde karar kıldık ve onu yaptık.
Malzeme listesindeki saçmasapan küsuratlı gramajların nedeni, Amerikan usulü kap, ons gibi ölçülerden çevrilmiş olması. Tarifi -vanilya özütü hariç- birebir uygulayınca, sonuç gayet lezzetli oldu. Bu arada, evdeki aptal İngiliz fırınımızın -inanılır gibi değil ama- sadece üstte ızgarasının olması yüzünden pişme süresi bizde daha uzundu. Kısaca:
Turta hamurunu hazırlamak için çırpma kabında önce tereyağını kremamsı bir hâl alana kadar çırpın. Sonra sırasıyla pudra şekerini, toz bademi ve tuzu, yumurtayı, unu ekleyin. Her malzeme ekleyişte güzelce yedirererek karıştırıp bir sonraki malzemeyi öyle ekleyin. En sonunda harç toparlanıp yumuşak bir hamur halini alınca, elinizle yuvarlayıp streç filme sarın, elinizle biraz yassıltıp buzdolabında dört saat dinlenmeye bırakın.
Dinlenmesi biten hamuru iki streç film ya da naylon arasına koyarak açın, turta kalıbınıza ya da tartölet kalıplarınıza göre kesip yerleştirin. Hamur hemen gevşediği için eli çabuk tutmak gerekiyor. Bu arada ısınıp gevşemiş hamurun kendini toparlaması için bu şekilde kalıplarıyla yarım saat kadar daha buzdolabına atın. Dolaptan çıkardığınız turta tabanı hamuru yerleştirilmiş kalıbın/kalıpların içine, hamurun pişerken kabarmasını önlemek için aynı büyüklükte yağlı kâğıt serin ve üzerine de ağırlık yapması için nohut ya da kuru fasulye doldurun. Bu şekilde önceden 175°C ısıtılmış fırında katılaşıp hafif rengi dönene kadar, yaklaşık 15-18 dakika pişirip dışarı alın.
Bakla tanesi büyüklüğünde doğradığınız ışgınları ve çilekleri çukur bir kaba koyup, üzerlerine toz şekeri ekleyin. Bir-iki karıştırıp sulanmaya bırakın. Turta tabanlarınız biraz serinleyince, bu ışgınlı çilekli karışımı, içlerine paylaştırıp, tekrar 175°C fırına atıp 20-25 dakika kadar pişirin.
Tarifte söylememiş ama çok bilinen bir kuraldır, turtalarınızın parlak görünmesi için üzerlerine uygun renkte marmelât sürün. (Kırmızı meyvalılara çilek, ayva vs, elma, armut gibi meyvalara kayısı, vs).
Tarifte 6-8 küçük turta çıkar diyor. Bizim 13 cm. çapındaki tartölet kalıplarımıza hamur tam geldi ama ışgınlı çilekli iç sadece dört tanesine yetti. Biz de iki tanesini armutlu votkalı tarçınlı yaptık. Hangisinin daha lezzetli olduğuna hâlâ karar veremiyoruz.
Kedili neopren fırın eldiveni Animal Rescue Site’ın dükkânından.
25 Şubat 2012 | 14 |
EL SELLO DE MONGOLIA CON DISEÑO DE GATO
MONGOLIAN STAMP WITH CAT DESIGN
Kedi Defteri’nin pul koleksiyonunun en son, en yeni, en gözde parçası, Sevgili Tülin‘in emaneti.
Teşekkürler Tülinciğim.
23 Şubat 2012 | 4 |
LA CAMA MODERNA DE GATO CAT BALL
CAT BALL MODERN CAT BED
Washington Kent’de yaşayan Amerikalı Jennifer Schmidt’in, kendi tasarımı olan Cat Ball (Kedi Topu), %100 pamuklu kumaş kullanılarak elde üretiliyor. Esnek ve -soğuk suyla olmak koşuluyla- yıkanabilir bir ürün olan bu kedi yataklarının iki farklı boyutta giriş çıkış noktası bulunuyor. Cat Ball’un çeşitli renk ve desenlerde üretilmiş seçenekleri bulunuyor ama benim en beğendiğim bu Afrika Kente kumaşından yapılmış olanı sanırım.
Cat Ball kedi yataklarına markasının internetteki dükkânından ulaşabilir ve ürünlerine modellik yapan sarman pisileri Twix ve Pacer Stacktrain ile fotoğraf çekimi maceralarını da, yine Cat Ball’un kendi blogundan izleyebilirsiniz.
21 Şubat 2012 | 8 |
UN SOBRE, UNA ALEGRIA
AN ENVELOPE, A HAPPINESS
Halsizlik, tatsız hava ve garip bir kuru öksürük yüzünden, geçen haftayı ev keyfi yaparak geçirdim. Cuma günü, evden ilk kez burnumu dışarı uzattığımdaysa, ilk işim posta kutusuna koşmak oldu. Bir hafta önce Ankara’dan yola çıkmış olan ve sabırsızlıkla beklediğim zarf gelmiş, Londra’daki posta kutuma konmuştu.
Bulut Gölgesi’nin yazarı sevgili Tülin, bana kedili bir Moğol pulu olduğunu söyleyip, göndermeyi teklif ettiğinde, bayılırım demiştim. Posta kutusunu açıp da, üstüne bahar gelmiş, menekşeler açmış bu zarfı görünce, benim de içim açıldı.
Zarfı açınca içinden, kedili muhteşem bir Moğolistan pulunun yanısıra, dört tane Ekvator Ginesi pulu, iki tane pisili kartpostal, Tülin’in bir arkadaşının el emeği olan kedili ebru kitap ayracı ve bir not çıktı.
Zarfın içinden çıkan her şey beni çok sevindirdi ama pullar ve nottaki bir söz, özellikle etkiledi, boğazıma bir şey düğümledi bıraktı. Sevgili Tülin’in kendi deyişiyle, çocukluğundan beri onunla birlikte şehirler, evler dolaşmış olan kedili pullardı bunlar. Ve onları artık bana, hiç tanımadığı ve görmediği birine emanet etmiş olması, beni çok duygulandırdı. İnsanın kırk yıllık dostları bile böyle karşılıksız paylaşmayı bazen bilmiyorlar.
Sevgili Tülin, kedileriniz emin ellerde, çok sevilecek ve gözümün içi gibi bakılacaklar. Zarif armağanlarınıza tekrar çok teşekkür ediyorum…
20 Şubat 2012 | 8 |
LAS CASITAS DE PAJARO DE STORYBOOK DESIGN
STORYBOOK DESIGN’S BIRD HOUSES
Kedi Defteri’ne daha önce de bir başka örneğini not düştüğüm üzere, kuş evi üreticileri, ironik ürünler ortaya çıkarmayı seviyorlar.
Amerikalı Storybook Design markasının Texas San Antonio’da ürettiği bu kedili kuş yuvaları, demonte vaziyette satılıyor. Satın aldığınızda paketin içinden gerekli bütün parçalar ve nasıl monte edeceğinizi adım adım gösteren gerçek boyutlu bir şema çıkıyor ve size de monte edip, kendi kişisel dokunuşunuzu eklemek kalıyor.
19 Şubat 2012 | 2 |
EL GATO DE CHESHIRE
THE CHESHIRE CAT
Birkaç hafta önce İngiltere’nin ikinci büyük kenti Manchester ve peyniriyle meşhur Chester’ı ziyaret etmek için kuzeybatıya, Cheshire bölgesine doğru uzandığımızda, iki yıldır ha bire ertelediğim şeyi bırakıp, Alice ve Cheshire Kedisi’ni not düşeyim artık Kedi Defteri’ne diye geçirmiştim aklımdan. Ondan sonraki hafta gittiğimiz Liverpool’da da, Tate Liverpool’da denk geldiğimiz Alice in Wonderland (Alice Harikalar Diyarı’nda) sergisinden sonra Cheshire Kedisi’ni konuk etmek farz oldu Kedi Defteri’nde. (Bu yazı sana geliyor Mali).
Cheshire bölgesinde, bizdeki 32 diş sırıtmak deyiminin karşılığı olan, en az XVIII. yüzyıldan beri kullanılageldiği bilinen bir deyim var: Cheshire kedisi gibi sırıtmak. Her ne kadar eski bir deyim olsa da, bu sözün dünya çapında üne kavuşması Lewis Carroll ve ünlü kitabı Alice Harikalar Diyarı’nda sayesinde olmuş.
Kitabın en baskın karakterlerinden biri olan Cheshire kedisi, istediği zaman bir görünüp bir ortadan kaybolabilen, 32 diş sırıtan, tombul bir kedi. Cheshire Kedisi, aynı zamanda, feylesof ruhlu bir arkadaş. Alice ve Cheshire Kedisi’nin arasında geçen meşhur dialogu bilmeyen yoktur ama hatırlatmak adına bir de Kedi Defteri’ne not düşelim bu “felsefeye giriş 1” dersi tadında muhabbeti:
Alice: Cheshire Puss, would you tell me, please, which way I ought to go from here? (Cheshire Kedisi, lütfen söyler misin, buradan ne yöne gitmeliyim?)
The Cat: That depends a good deal on where you want to get to. (Bu, nereye varmak istediğine bağlı.)
Alice: I don’t much care where. (Neresi olduğunun pek önemi yok.)
The Cat: Then it doesn’t matter which way you go. (O zaman ne yöne gittiğinin de önemi yok.)
Alice: …so long as I get somewhere. (…yeter ki bir yere varayım.)
The Cat: Oh, you’re sure to do that if you only walk long enough. (Eh, yeterince uzun yürürsen elbette bir yere varırsın.)
Magic lantern slide no:12 ©The Bill Douglas Centre for the History of Cinema and Popular Culture, University of Exeter.
17 Şubat 2012 | 6 |
BEKIR COSKUN- CAMINO DE GATO
BEKIR COSKUN-CAT PATH
Bekir Coşkun’un 12 Şubat 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmış köşeyazısı (yorumsuz ve tekmili birden):
KEDİ YOLU
Her taraf karla kaplı…
Bahçede kediler yürüsünler diye kürekle karda yol açtılar,muhterem karım ile bizim Turna Hanım…
Yol, yemek tabaklarından geliyor, su taslarına dönüyor… Oradan virajı alarak çıktıkları yere uzanıyor… Oradan kıvrılıyor, terasa çıktıkları yöne…
Dönüyor; bahçe kapısına doğru…
*
Ama kediler karda açılmış yoldan geçmiyorlar…
Andree “Onlara yol açtık, niye yoldan yürümüyorlar?” diye üzüldü… Ona “Ben hiç yoldan giden kedi görmedim” dedim…
O “yol dururken, öbür taraftan geçiyorlar ama” dedi…
Keçi yolu duymuştum da kedi yolu ilk kez duyuyorum…
Uzun uzun anlattım:
“Yolu düz yapacaktınız… Sizin açtığınız yol döne döne gidiyor… Kıvrılan yol kediler için hiç uygun değil… Birçok köşe ve viraj var… Sağa dön, sola dön… Sonuçta bunlar kedi, kestirmeden gitmeyi severler… Kedi yolu nereden çıktı?..”
*
Kar her taraf…
Kuşlara yemek hazırladı:
Şehriyeli pilav…
*
Geçen kış ısının eksi onlara düştüğü gece arka sokaktaki mahallenin şişman köpeği “Muhtemel”e battaniye götürdüğünü, ikinci gün işçiler ortası olmayan bir battaniye bulup getirdiklerinde anlamıştım.
Baktım; benim battaniyem…
İyi ki pijamamı vermemişti Muhtemel’e…
*
Olsun…
Sabahları mutfak tarafından tıkırtılar geldiğinde kuşlara, köpeklere, kedilere özenle yemek hazırlandığını bilirim…
Standart kahvaltımı yaparken, bu beni her zaman mutlu eder…
Doğada tüm yiyecekler karın altında kaldığında, bir tek canlıyı doyurmanın bile en yüce ibadet olduğunu düşünürüm…
Ben “yaratılanı severim Yaradandan ötürü” sözünü sevmem…
“Yaradanı severim, yarattıklarından ötürü” derim…
Doğrudan sevmek varken, içine menfaati gizlemiş sevgiler bana göre değil…
*
Dışarıda insanlar birbirlerini yiyorlar…
Her yerde gözyaşı ve kan var…
İntikam, kin, nefret birbirleriyle yarışıyor…
İyi insanlar olanları izliyorlar, onların paylarına dahi korku ve acı düşüyor…
*
Siz yüreğinizde bir kedi yolu açın…
Kedi geçmezse, sevgi geçer…
Foto kaynak: Pixadus
14 Şubat 2012 | 8 |
Sonraki I Posteriora I Next » |