INDEX

ARA BUSCA SEARCH

ÜYE OL

KATEGORİLER

Aralık 2024
Pts Sal Çar Per Cum Cts Paz
« Şub    
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031  
RSS

MARTIN LEMAN – YAZ GECESİ

Aybige Mert

MARTIN LEMAN – LA NOCHE DE VERANO

MARTIN LEMAN – SUMMER EVENING

Yaz deyince insanın gözünde sarı- portakal rengi bir görüntü canlanır genelde. İngiliz ressam Martin Leman’ın, evdeki UNICEF takvimlerinin birinin sayfalarında bulunan Yaz Gecesi isimli bu resminde ise, ortalık ilkbahar gibi yemyeşil. Çünkü bu memlekette yazın hiçbir şey sararmıyor. Çünkü bu memlekette yağmur hiç eksik olmuyor. Çünkü bu memlekette sadece kış ve ilkbahar mevsimleri yaşanıyor. Çünkü bu memlekette bazen, güneşe susanıyor…

LİBUŠE NİKLOVÁ KEDİSİ

Aybige Mert

EL GATO DE LIBUŠE NIKLOVÁ

LIBUŠE NIKLOVÁ’S CAT

Foto ©Studio Toast

XX. yüzyılın başlarında, Çek çocuklarının geleneksel oyuncakları, tahta oyuncaklarmış. Ancak, II. Dünya Savaşı’ndan sonra ahşap çok pahalı bir malzeme haline gelince, plâstik oyuncak endüstrisi gelişmiş ve artık (maalesef) daha çok bu malzemeden oyuncaklar üretilmeye başlamış.

Çek oyuncak tasarımcısı Libuše Niklová (1934-1981), 1950’lerden itibaren, ev hayvanları ve yabani hayvanlardan oluşan bir dizi kauçuk ve plâstik oyuncak tasarlamış. 1963-67 yılları arasındaki dönemde, 10 hayvanlık bir akordeon oyuncaklar serisi yaratmış. Fotoğraftaki akordeon kedi, 1963 yılında o seriden, poliüretan kullanılarak üretilmiş, 19×20 cm boyutunda bir parça.

Niklová’nın oyuncak tasarımları sadece memleketinde değil, uluslararası tasarım dünyasında da hatırı sayılır bir üne sahip. Şu anda Paris’te, rue de Rivoli’de bulunan Musée des Arts Décoratifs’teki (Dekoratif Sanatlar Müzesi), Galérie des Jouets’de (Oyuncak Galerisi) Niklová’nın tasarladığı 120′den fazla oyuncak sergileniyor. Haziran ayında başlamış olan sergi, 6 Kasım 2011’e kadar ziyaret edilebilir.

RECOLETA MEZARLIĞI KEDİLERİ

Aybige Mert

LOS GATOS DEL CEMENTERIO DE RECOLETA

RECOLETA CEMETERY’S CATS

Foto ©Aybige Mert

Arjantin’den bahsetmişken, Recoleta kedilerini Kedi Defteri’ne yazmadan olmaz. Kedi severim, yolculuk severim, eski severim, denizi severim, yemeyi içmeyi, pişirmeyi severim, kitap severim, bağ-bahçe işini severim, severim de severim diye uzar gider liste ama, ben bir de eski ve güzel mezarlıkları gezmeyi severim. Saatlerce, adım adım tavaf ederim eski mezarlıkları. Tanıdık isimler ararım, mezarlarının şekline, taşına bakıp toprağın altındaki ya da kriptanın içindeki kişiyi, nasıl biri olduğunu, nasıl bir yaşam yaşadığını hayâl ederim. Üzerlerine bırakılmış tek bir çiçek, bir not, bir çakıltaşı, bir armağan bulduğumda, onu bırakmış olan gizemli ziyaretçiyi hayâl ederim. Bir banka oturup sessizliklerinde huzur bulurum.

Paris örneğin bu konuda cennettir. Père-Lachaise, Montmartre ve Montparnasse mezarlıklarında saatlerce gezinebilirim. Paris’e ilk gittiğimde Louvre’u gezmeden Père-Lachaise’e koşmuştum. Hâlâ da her gittiğimde gezerim Père-Lachaise’i. (Bu arada, yabancı müzelerdeki çalıntı eserleri görünce sinirden saçlarım dimdik olduğundan olacak, Louvre’u Paris’e üçüncü gittiğimde gezdim ancak.)  Oscar Wilde’ın mezarındaki kırmızı rujlu öpücük izleri, yanyana yatan Édith Piaf ve Yves Montand, her daim çiçek buketleriyle kaplı Jim Morrison, Molière ve La Fontaine, Modigliani, Balzac, külleri küçücük bir çekmeceye sığmış kocaman sesli Maria Callas beni hiç bıktırmadan her seferinde yine çeker kendilerine.

Buenos Aires’in muhteşem mezarlığı da Recoleta. Kocasıyla yanyana yatan Eva Peron’un (nam-ı diğer Evita) mezarındaki çılgın kalabalığı saymazsak, Recoleta da en sevdiğim mezarlıklar listesinin tepelerinde yer alıyor. Recoleta’nın birbirinden güzel mezarlarla dolu daracık yollarında seni bir de sürpriz bekler Ey Okur! Tediler! Uzanmış, oturmuş, gezinen, yalanan, uyuklayan, geleni geçeni seyreden, kendileri için bırakılmış kuru mamalardan atıştıran, fotoğraflarının çekilmesinden bıkmış, hepsi de birbirinden güzel ve alımlı, heykelimsi kediler. Buenos Aires’e yolunuz düşerse demiştim ya geçen yazıda, bu güzelleri görmek için listeye bir de Recoleta ziyareti ekleyiverin por favor.

MARİA CECÌ KEDİLERİ

Aybige Mert

LOS GATOS DE MARIA CECÌ

MARIA CECÌ‘S CATS


Foto ©Aybige Mert

Bazı simge şehirler vardır hani, kendine özgü karakterli, her köşesinde geçmişin izini taşıyan, bir insan gibi kişileşmiş şehirler. Aklınıza gelince beş duyunuzu harekete geçiren, gözünüzde bir renk, kulağınızda bir melodi çağrıştıran, kendine has kokusu burnunuza çarpan…

İstanbul benim için bu şehirlerin başında gelir. İstanbullu olmasaydım da, eminim ona ilk görüşte vurulurdum. Rio, Halep, Paris, İsfahan, Buenos Aires ilk aklıma gelenler.

Buenos Aires, yüzünde yılların yorgunluğunu taşıyan, ağır makyajlı (kesinlikle kıpkırmızı rujlu), yaralı ama başı dik, zarif giyimli, inciler takıp takıştırmış olgun bir kadın benim için. İnsanın kendini, Latin Amerika’nın ortasındaki sıkışıp kalmış (ama Latin ruhunu da bir şekilde hissettiren) bir Avrupa şehrinde bulduğu bir yer.

Buenos Aires’in Palermo isimli bir semti var. Şehrin genel havasından daha farklı bir havaya sahip, rengârenk boyanmış kendine özgü binaların bulunduğu Palermo’da, cumartesi günleri kurulan, genelde el sanatları ürünlerinin satıldığı, genç sanatçıların eserlerini makul fiyata edinebileceğiniz cıvıl cıvıl bir pazar var. İşte, genç Arjantinli ressam Maria Cecì’nin kedili bu pastel resmini orada bulup almıştım. Yolunuz Buenos Aires’e, Palermo’ya düşerse, oradaki güzel kafelerden birinde oturun, bir kadeh Malbec de benim için içiverin.

FATMA KARAHİSARLI – KIRMIZI KEDİLER

Aybige Mert

FATMA KARAHISARLI – LOS GATOS ROJOS

FATMA KARAHISARLI – RED CATS

Eylül 2003’te Bilge Yayınları’nın Roman Dizisi’nden yayınlanmış olan Kırmızı Kediler, Fatma Karahisarlı’nın ilk romanı. 1958 Acıpayam doğumlu Karahisarlı, öğretmenlik ve hukuk eğitimi almış. 15 yıl öğretmenlik mesleğini yaptıktan sonra, okuduğu diğer alana yönelmiş ve avukatlık yapmaya başlamış. Ailesinin meslekleri gereği, Türkiye’nin dört bir yanını gezerken biriktirdiklerini de bu ilk romanında biraraya getirmiş.

Romanın baş kahramanı, hukuk bölümünü bitirdikten sonra savcı olarak Anadolu’nun adını ilk kez kura çekilişinde duyduğu bir kasabasına  atanan Elif Üstün. Roman, Savcı Elif’in atandığı bu kasabadan renkler, ona kucak açan kasabalılar, babasıyla olan sancılı ilişkisi, iş yaşamında karşısına çıkan ve insanı gülümseten olay ve kişilere değiniyor. Ve tabii bir de romana adını veren kırmızı kediye, Elif’in kurnaz, sıcak yüzlü, kıpkırmızı bir kedi olan  hayali arkadaşına, çok üzülüp sıkıldığı, basiretinin bağlandığı, çaresiz hissettiği anlarda ortaya çıkıp onu kışkırtan, dürtükleyip cesaretlendiren, bazen pençelerini batırarak onu zor adımlar atmaya zorlayan kırmızı kediye.

VURV DESIGN’DAN KEDİ YATAKLARI

Aybige Mert

LAS CAMAS DE GATO DE VURV DESIGN

VURV DESIGN’S PET BEDS

Daha önce Kedi Defteri’ne mama kaplarını yazdığım, uçuk fiyatlı tasarım ürünler üretip satan Vurv Design’dan, bu kez de iki kedi yatağı. “Ben bir tasarım mobilya bağımlısıyım, Eames koltukların da hastasıyım, evdeki Eames’ime uygun bir kedi yatağı” diye biçare dolanıyorsan Ey Okur, işte sana iki seçenek.

Her biri tek tek elde ve çevreye dost malzeme ile üretilmiş, çıkarıp yıkanabilir minderli ve kılıflı, Wowo Pod ve Ellipse isimli bu yataklar tam benim kedime göre diyorsan, 598$ ve 799$ fiyatlı bu ürünler burada ve burada satılıyor ve hiçbir nakliye masrafı ödemeden evine kadar geliyor.

Ben artık daha ne yapayım …

DENİZCİ BİR KEDİ: TRIM

Aybige Mert

UN GATO MARINERO: TRIM

A SAILOR CAT: TRIM

İngiltere denizcilik tarihine adı geçmiş bir kedi Trim (1799-1804). Güney Hint Okyanusu’nda bir yerlerde yol alan bir gemide doğmuş. Kendisi, kısacık ömrü boyunca, İngiliz Donanması’na ait Reliance, Investigator, Porpoise, Cumberland gemileriyle deniz deniz dolaşmış, İngiliz Kraliyet Donanması’nın üyesi ve majesteleri kralın sadık denizcilerinden biri olmuş. Yaşamı boyunca birlikte dolaştığı Kaptan Matthew Flinders’ın en sadık dostu olmuş. Fransız otoriteleri tarafından kendilerine yöneltilen casusluk suçlamasıyla, birlikte tutsak düştükleri Mauritius’ta, Kaptan tarafından daha iyi bakılması amacıyla verildiği Fransız hanımın evinde ortadan yok olmuş ve kara yaşantısına alışık olmayan Trim’den bir daha haber alınamamış.

İyi eğitimli, iyi bir gözlemci, iyi bir denizci olarak ün kazanmış Trim. Görev yaptığı bütün gemilerde, bütün denizcilerle ama özellikle aşçılarla hep iyi dost olmuş. Mutfaktan sadece bir kere nefsine hakim olamayıp kuru et (bir kuzu kolu) yürütmüş. Gemideki balık tartısında ölçüldüğüne göre 10-12 pound ağırlığında olan, uzun ve geniş kuyruklu, küçük kafalı, açık gri renkli, beyaz patili ve göğsünde de yıldız şeklinde bir beyazlık bulunan Trim, yemeklerini hep herkesten 15 dakika önce gelip hazır bulunduğu yüzbaşıların yemekhanesi olan silâh odasında yemiş, yüzbaşıların rızkına kibarca ortak olmuş. Kaptan emir verdiğinde, cesur Trim mizana direğine hep herkesten önce tırmanmış, aşağı inerken de denizcilerin güvenli kollarını kullanmış.

Kaptan Flinders, adadaki sekiz yıllık tutsaklığı süresinde, sadık dostu Trim’in anısına bir methiye kaleme almış. Yıllarca Greenwich’teki National Maritime Museum (Ulusal Denizcilik Müzesi) arşivinde saklı kalmış olan bu methiye, tekrar günışığına çıktıktan sonra ilk kez 1973’te basılmış. Bendeki, Harper Collins Publishers tarafından 2005’te yayınlanmış olan yeni bir baskı.

1996’da acar denizci Trim’in bronz bir heykeli Sidney’deki Mitchell Kütüphanesi’ne denizci bandosu eşliğinde törenle yerleştirilmiş. Kütüphanenin ayrıca bir de Trim heykelcikleri ve hediyelik eşyaları da satan Café Trim adlı bir kafesi bulunuyor.

1 Temmuz Kabotaj Bayramınız Kutlu Olsuuun!

PABLO ZABAL

Aybige Mert

Foto ©Aybige Mert

Şilili seramik sanatçısı Pablo Zabal’ın, Kedi Defteri koleksiyonuna Santiago de Chile’de katılmış bir kedisi.

KEDİ KUMU KABI KABİNİ

Aybige Mert

GABINETE DE CAJA DE ARENA DE GATO

CAT LITTER BOX CABINET

Tuvalet etkinliği sırasında mahremiyet seven kediler ve kedi kumu süpürmekten iflâhı kesilen insanlar düşünülerek tasarlanmış bu kedi mobilyasının dış ebadı 20×18x25 inç, iç ebadı 18,5×16,5×18,5 inç, kapı ebadı ise 7×8 inç.  Beyaz dekorasyonlu banyoma cuk oturur diyenler için burada.

LONDRA’DA BİR MEKSİKALI

Aybige Mert

UN MEXICANO EN LONDRES

A MEXICAN IN LONDON

Foto ©Aybige Mert

Dün gece, onu da alsam, bunu da alsam diye fotoğraflarını kaydettiğim bazı kedilere bakıyordum. Birkaç seramik Meksika kedisi de vardı bunların arasında. Baktım, yolumuz Meksika’ya ne zaman düşer acep dedim, geçtim.

Bu sabah sallandım, ne zamandır uğramadığım Spitalfields Market’ta kurulan bit pazarına gittim. Tezgâhlardan birinin altında bir kasada bir sürü seramik kedi gördüm. Biraz eşelenince, dün bakıp geçtiğim kedilerden birinin çok benzerini buldum. “Başka şey dilesem olacakmış” durumu gerçekleşti yani ve hemen bir dilek diledim. Ama bu arada, kasanın içinde zamanında benim gibi biri tarafından sevgiyle toplanmış kedileri toplu halde görünce içim biraz da buruldu. Eskici, antikacı, bit pazarı gezerken karşıma çıkan her koleksiyon gibi, bu da getirdi, boğazıma koca bir düğüm oturttu. Üstüne, Londra’nın insanın içini açan (!) yağmurlu yaz havası da çok iyi geldi.

Neyse, eve gelip pazar günü çiçek pazarından aldığım mis kokulularımı görünce, hele bir de evimizin yeni Meksikalısını onların yanına oturtunca yine yüzüm güldü. Karşınızda: Londra’da bir Meksikalı ve karanfiller ve lavantalar…